hayat perdenin arkasında, hem yara kendine hem kara
biz sustukça çoğalıyor hem de, bulaşıyor bir başkasına
kırlangıçlar beklemiyor balkonuna, yıldızlara bakmayı unutmuş
gölgesiyle kavgalı gövde; sözcükler devşirip uzak bahçelerden
kapımıza dayanıyor öğle saatlerinde, korkmaktan solan güller
biz sustukça çoğalmıyor ama güneş, nedensiz tenimizdeki ürperme
unuttuğumuz yer adlarıyla karışmış kahramanlık sıfatları
kalbimiz bize en uzak duyguların ünlemiyle
şimdi şehri ikiye bölen bir nehir gibi akmak vardı
parmak uçlarında yürümek yaprak cenazesi sokaklarda
iyi bilmek süpürgenin ilmini ve korkmaktan solan karanfiller de
bakışlarını hiç değiştirmeyen ustaların ellerinde
bir bakmışsın pazaryerlerinde söz olmaktan utanıyorlar
giydiriyorlar gülüşlerini deniz görmeyen pencerelerine
ilkel sessizlikleri kutsanan kadınların da utandığı sessizlikte
ama anlamsız bir gürültü de olmasın ki varlığımız
yokluğumuza ağıtlar yakılmasa keşke
ağırlıklarımızdan kurtulsak göz yordamıyla önce
boşuna konuşmamak için mi her şey, yoksa boşluk mu asıl
asılıyoruz kendi dalımıza, solmaz mı menekşeler korkmaktan
gazeteler, televizyonlar, kablosuz yalnızlıklar üzerimize
beğen beğenebildiğin kadar özgürsün ne de olsa klavyede
anasayfalarında dansöz oynatıyor imlâ kılavuzu ödünç abiler
intihar haberinin bir iki tık üzerinde, “Ne de olsa herkes biraz ölüdür”*
kendi tenine gömülüdür, ey okur az sonra bu şiirde slogan atılacak
dikkat köşeyi dönünce büyük bir yalnızlığa kapılabilirsin
kapanabilir bir zamanlar parmak ucuyla açtığın kapılar
ya da kırılabilir kalplerin kapısını açan eşsiz anahtar
uçurumun kıyısında yalnızız, korkudan solabilir mi çan çiçekleri
ey tuzdaki sabır bize kokmamayı öğret ve sonra öldür
çünkü dayanamaz hiçbir ölümlü kendi kokusuna
saatleri ayarlayalım ve kalırsa incelik kalsın bizden geriye
gökyüzüne merdiven dayamanın anlamı üzerine konuşmak
ödeşmek gibi anlamlıdır toprağı koruyan nemle
çünkü suskunluktur çürümenin ilk ve ilkel nedeni
çünkü çok uzak gölgemiz ve kirletilmemiş olsun duvarlar
ben gölgemi aramak için kaçıyorum bu şehirden
çiçekleri kurutmamaya bileniyor bütün şehirli sağanaklar
-de’lere, -ki’lere, ama’lara, keşke’lere sığınarak
herkes kendini kurmaya çalışıyor bölüm bölüm
kendimizi yıkmadan ne yeni bir dünya ne yeni bir ölüm!..
* Edip Cansever